2 Mayıs 2008 Cuma

Sahne Fotoğrafı Üzerine


Yrd.Doç. Sefa ÇELİKSAP
Beykent Üniversitesi G.S.F. Sinema-TV Bölümü


Tüm sanatların temelini oluşturan ve insanla başlayan en eski görsel sanat ziyafetinin o kendine özgü anlatım diline sadık kalmadan tiyatro oyunu fotoğrafı çekmek ne fotoğrafın amacına, ne de sahnelenen oyunun özüne katkıda bulunmaz. Tek gözünüzü çevrenize kapatıp, diğer gözünüzle vizörden baktığınızda, mercek dizilimi içinde başka, farklı bir dünya karşınıza çıkar. Fotoğraf kamerasını elinize aldığınızda, hemen aleyhinize işlemeye başlayan zaman akışı ve aralığı içinde tüm bilgilerinizi o an içinde değerlendirip deklanşöre parmak kaslarınızın hükmetmesine tecrübeleriniz ve beyniniz izin verir.
Normal bir izleyiciden farklı olarak elinizde fotoğraf kamerasıyla oyun izlemek, oyuna dahil olmak.. işte bu açıdan özel bir sorumluluk ister fotoğraf. Burada salon izleyicisinden farklı olarak teknoloji aracılığı ile değişik açıları, detayları sahne ışığının hareketli vücutlar ve dekor üzerindeki plastik devinimini yakalama ve kayıt etme avantajınız vardır. Ancak fotoğrafçının özgürlüğü senaryonun sınırları, sahnenin boyutları içinde kalmakla daraltılmadığında, oyunun karakteristik özelliğinin bozulma riski artar.
Tiyatro, ister yazılı metinden, isterse doğaçlama olarak sahnelensin, kendini üç boyutlu bir ortamda sunmak zorundadır. Bu açıdan fotoğraf sanatıyla karşılaştırıldığında, ilginç bir çelişki görülür. Sahne sanatlarının hemen hepsi, (bale, müzikal, dans vb.) görsel-işitsel tüm tasarımlarla desteklenerek, seyircinin iç dünyasında kendi yerini ve karşılığını alması sağlanır. Fotoğrafın da temel aldığı aslında aynı referans noktalarıdır. Tiyatro, belirli bir süreç içinde -tıpkı bir kelebeğin ömrü kadar ki anda- insanı, insana, insan aracılığı ile anlatırken, dekor, kostüm, makyaj, kurgu, müzik, ışık, oyunculuk gibi sanatın farklı alanlarını bir araya ustaca getirir.
Fotoğraf yoluyla bir imgenin aktarımında teknolojinin kullanımı zorunluluğu bir çok kişi tarafından itici bulunsada, amaç insan ve çevresini tanımlama olduğunda göz ardı edilip, kabul görür. Burada önemli olan tiyatro ya da dans fotoğrafı çeken sanatçı kişinin, sahne akışı içinde uygun tekniği kullanarak senaryonun gerektirdiği şartları uygulayan oyuncuların doğru jest, mimik ve duygularını algılayıp, yakalayarak fotoğrafın zaman düzlemi içinde dondurmasıdır.
Sahne fotoğrafı çeken kişinin, sahne üzerindeki oyuncular kadar hasas yetenekli ve gerektiğinde tıpkı bir oyuncu-aktör gibi kendini sahne ortamı içinde hissetmesi önemli bir avantaj ve kazanımdır. Bu durum, fotoğrafçının kendi stilini ortaya koyması, başarıyı yakalamasındaki temel noktalardan sadece biridir. Teknik bilgisini ve yaratıcı alt yapısını sahnenin büyüsü içinde ustaca kullanırken, aktörün ruhunu, senaryonun ana fikrini, yönetmenin ustalığını, rejinin dikkatini algılayarak, müziğin ritim duygusuyla hareket eder.
Tiyatro, canlı insanla üç boyutlu yapılan bir gösteri sanatıdır. Fotoğraf ve sinema ise canlı kişilerin, cansız kaydedilmiş görüntüleriyle izlenen bir sanat türüdür. Sonuç olarak insanı, insana teknoloji aracılığı ile anlatan fotoğrafın konusu da tıpkı tiyatro gibi insan olduğundan, her iki sanat dalı insanlık tarihinde geçmişle gelecek arasında köprü oluşturmada bir birinden ayrı tutulamaz. Sanat bir bütündür.